25.07.2006

Suna Hanım




"Her ölüm erkendir" der Cemal Süreyya, ama sizinkisi gerçekten çok erken Suna Hanım.


Acılarla başlayan 2006, acılarla devam ediyor bizler için. Büyük bir parça koptu içimizden gidişinizle. Çok üzgünüz.


Türkiye'nin geleceğini belirleyen, en stresli çalışma anlarında bile her daim sergilediğiniz sevecenlik, şefkat ve yüzünüzden eksik etmemeye çalıştığınız o harika gülümsemenizle örtmeye çalışacağız yokluğunuzu, çok güç olsa da.


Güle güle Suna Hanım...

16.07.2006


Asparagas* gibi geldi bana, ama dünyanın en güzel ülkesi olan ülkem aynı zamanda dünyanın en absürd ülkesi de.

*asparagas kelimesinin dilimize kazandırılma öyküsünü ayrı bir yazımda anlatacağım.
Can'dan merhaba…

Altan Öymen'in Radikal'deki ilk yazısından bir bölümle başlamak istedim:"Bir gazetede yazmaya başlayan gazetecinin 'ilk yazı'sına daha önceleri 'merhaba yazısı' derlerdi. Bu yazıyı yazmak için masaya otururken öğrendim: Yeni bir deyim daha oluşmuş: 'Hoş bulduk yazısı' da deniliyormuş. Bu da mantıklı: Gazete sizi 'İyidir, tecrübelidir, artık bizde yazacak' diye anons ediyor. Size böylece 'Hoş geldiniz' demiş oluyor. Siz de buna cevap vereceksiniz. Önce o gereğe uyayım: "Hoş bulduk." Bunu kelimenin gerçek anlamıyla söylüyorum". ... 'Merhaba' demek kendini tanıtmayı gerektirir. Yani, 'kimsiniz, şimdiye kadar neler yaptınız, şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz,' biraz anlatacaksınız ki, gazetenin okurları yeni gelen yazar hakkında bir fikir sahibi olsunlar. Zorluk şuradadır: Bunu yaparken iki tehlike arasında kalabilirsiniz. Nihayet bir köşe yazısı yazıyorsunuz. Yeriniz sınırlı. Her şeyi birden yazmak mümkün değil. Geçmişinizden söz ederken lafı uzatıp başarılı yanlarınızı anlatmaya ağırlık verirseniz, kendinizi övmüş gibi olursunuz. Biraz tevazu ile özeleştiri havasına girip yaşadığınız olumsuzlukları sıralarsanız, hayatınızın olumsuzluklarla dolu olduğu izlenimi ortaya çıkabilir. Ama bu ihtimallerden çekinerek 'kendinizi tanıtma' işini hiç yapmamak daha da kötüdür. O zaman herkes tarafından tanındığından 'emin' bir kişi gibi görünürsünüz. Bu, hem iyi bir durum değildir, hem de gerçekten öyle bir sanı içindeyseniz, çok yanıltıcı olur. Çünkü her kişinin tanıyanları gibi, tanımayanları da vardır. Kaldı ki, tanıyanlar da sizi her zaman hatırlamaya mecbur değildir. Hatırlatmayı siz yapacaksınız. Onun için, bir 'ilk yazı'da okurlara merhaba derken, ayrıntılara inmeyen bir yaşam öyküsü özeti vermek en iyisidir.”

Altan Öymen bahsettiği özeti ben de vereyim: 1974'de doğdum. DTCF, Amerikan Kültürü ve Edebiyatı mezunuyum. Çalışmaya, İstanbul’da kurulu çeşitli şirketlerin Ankara’daki resmi işlerini takip ederek, ortaokul sıralarında başladım. Çevirmen (simültane ve ardıl), garson, gazeteci, güvenlik görevlisi, İngilizce öğretmeni (hem özel bir kursta hem askeri lisede), kasiyer, matbaacı, profesyonel sporcu ve seyyar satıcı olarak çalıştım. 32 yıllık yaşamımda kendi paramı hep kendim kazandım. Son 6 yıldır, bana farklı deneyimler kazandıran, farklı ülkeleri görme imkanı sağlayan, daha önce çalıştığım işlerdeki birikimimi kullanmama imkan veren başka bir işte çalışıyorum.

Amatör olarak fotoğrafçılık ve öykü yazarlığı gibi, beni hayata bağlayan uğraşılarım var. Gül Dünya adlı ilk öyküm Varlık dergisinin Mayıs 2006 sayısında yayınlandı. Bitti ve Bir Buçuk Döner adlı öykülerim, sanal ortamda hazırlanmış Türkçe Edebiyat, Kültür ve Sanat dergisi olan Anafilya'da yayınlandı http://www.anafilya.org/go.php?go=search&word=Caner%20CAN. Bitti adlı öyküm e-dostlarımdan Serdar Devrim'in Hürriyet gazetesindeki köşesinde de yayınlandı http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~314@nvid~584402,00.asp.

Burada nokta koyuyorum, tabii şimdilik.

Can'dan sevgilerle...