25.01.2012

I have no hands so I massage with my feet



A WOMAN born without hands is an official masseuse for the British Paralympics team - using her FEET to give top athletes a rub-down.

Thalidomide victim Sue Kent, 49, will work with the London 2012 team by giving therapeutic massages with her super-sensitive feet.

Sue has arms just eight inches long after falling victim in the womb to the Thalidomide drug her mum took for morning sickness.

But mum-of-two Sue has been a trained massage therapist for three years - and will now work with Britain's Paralympians.

She said: "It's been my dream to be part of the Paralympics in some way.

"It was a personal goal I'd had as I'd wanted to see if I could be involved in sport in some way at a high level.

Haberi The Sun vermiş...

Kardankedi.


Ankara'da müthiş bir kar var... Kardankedi yapmanın tam vakti.

Sadede Gel!




20.01.2012

Aynı Nakarat...

Yazı (mı) Tura (mı) ?



2004 yılının Eylül ayında gösterime giren ve kısa bir süre gösterilen Yazı Tura’nın senaristi ve yönetmeni Uğur Yücel, “Filmden çıkanların hemen hayata dönmelerini arzu etmiyorum. İz bırakmak, rahatlarını kaçırmak, sessiz bir etki bırakmak istiyorum üzerlerinde” demiş ilk uzun metrajlı filmiyle ilgili olarak.

Sinemada seyredemediğim ve seyretme fırsatını bir türlü bulamadığım Yazı Tura’nın DVD olarak piyasaya çıkmasını bekliyordum uzun zamandır. DVD’sini tezgâhta görünce gözlerim parladı. Eve koşarak gittim ve film izlemek için geç denebilecek bir saatte bastım televizyonun düğmesine.

Nasıl bir film Yazı Tura? Öncelikle, “Başardın Uğur Yücel, hem uykumu hem rahatımı kaçırdın” demek istiyorum. Filmi seyredeli birkaç saat oluyor, ama ben gözlerim faltaşı, yaşadıklarımızı sorguluyorum; Doğu ve Güneydoğu’dakilerin, bu bölgede görev yapan, şehit veya gazi olanların “yaşadıklarını” ve “yaşamakta olduklarını” düşünüyorum. Ne kadar da az yol almışız ve ne kadar da daha yolun başındaymışız meğer diye düşünüyorum. Elimizde yalandan, kocaman, rengârenk, geçici oyuncak zaferler.

Güneydoğu’da geçen askerlikleri sırasında her ikisi de Gazi olan “tutunamamış” Şeytan Rıdvan’la Hayalet Cevher ve bir ucundan da terörist Elif’in hikâyesi Yazı Tura. Film 1999 yılında geçiyor; yirmi senede on binlerce insanını teröre kurban veren Türkiye’nin, yaklaşık elli bin insanını bir gecede yitirdiği kara yıldır 1999. Yücel’in Türkiye’nin yaşadığı bu büyük iki trajedi karşısında söylemek istediklerini bize aktardığı ve bu açıdan, bu iki trajediyi aynı anda ele alan ilk filmdir Yazı Tura. Otuz yıl içinde gerçekleşeceği tahmin edilen bir Marmara depreminden sonra, bu konuda başka hikâyelerin anlatıldığı başka filmler de yapılır bir gün belki de.

Şeytan Rıdvan’ı oynayan Olgun Şimşek, Hayalet Cevher Kenan İmirzalıoğlu, Engin Günaydın, Bahri Beyat, Teoman Kumbaracıbaşı ve Erkan Can’ın yanı sıra filmde rol alan Nevşehir halkı o kadar iyi oynuyor ki rollerini, bir gerçeklik duygusu ruhunuzu sarıyor, içinizi titretiyor, tüylerinizi diken diken ediyor ve Yücel’in hedefine vardığını hissediyorsunuz. “Öyküler tamamen kurgu ama hep gerçeklik duygusunu hedefledim. Ben Anadolu’da ve İstanbul’da gerçek hayatlar kurdum. Biz bu hayatlarla kameralarla tanıklık ettik. Ben bu toprakların müziğini yapmak istedim. Oyuncularda doğal olanı aradığım için Göreme’de tek tek kapıları çalıp filmimizde oynar mısınız? diye sordum”. İlginç gelecek ama filmde Olgun Şimşek’in annesini oynayan teyzecik hayatında hiç sinemaya gitmemiş.


Ekrana bakarken, bir film seyrettiğinizi unutup yaşananlara tanık olduğunuz hissine kapılıyorsunuz. Telefon da çalsa, tuvalete gitmeniz gerekse de yerinizden kıpırdayamıyorsunuz; oysa sıcacık evinizde, yumuşak koltuğunuzdasınız, belki de çayınız veya kahveniz önünüzde ve kumandanız elinizde. Bunun ayrımında olamıyorsunuz. Bunda oyuncuların rollerinin başarıyla üstesinden gelmelerinin yanı sıra, Yücel’in sürekli aklındaki doğala yakın olma ve yapaydan sürekli kaçma düşüncesi ile dijital kamerayı ustalıkla kullanmadaki becerisi de ön planda şüphesiz.


Yazı Tura’nın müziklerini Erkan Oğur yapmış. Filmle iç içe, adeta etle tırnak gibi eserler özenle seçilmiş ve yorumlanmış veya yaratılmış. Oğur, önce Yazı Tura'nın montaj öncesi halini izleyip konuyu anladıktan sonra çalışmaya başlamış. Uğur Yücel'in istediği sahnelere, kendi uygun gördüklerini de ekleyerek müzikleri tasarlamış ve ortaya çok iyi bir çalışma çıkmış.


Uğur Yücel, her yıl bir uzun metraj film çekme hayalini gerçekleştirebilmek amacıyla, televizyon için yapımcılık ve oyunculuk yapmak zorunda. Tüm aşamalarıyla 4,5 yılda tamamlayabildiği Yazı Tura için şunları söylüyor: “Yazı Tura’yı çekene kadar çok zorluklar yaşadım. Maskara oldum. Kapı kapı dolaşıp sponsor aradım. Filmlerim için kaynak gerekiyor. Şovmenlik yaptım, tiyatro oyuncusuyum, senaryo yazıyorum ve yönetmenim. Bütün bunları birleştirip, para kazanabileceğiniz tek yer TV. Şu anda benim para kazanabileceğim alanlar ne yazık ki televizyonla da ilişkili. Eskiden para kazanmak ve hayatın tadını çıkarmak istiyordum. 40’lar başlayınca artık para kazanarak iyi hayat yaşamak yerine, ürünler yaratarak yaşamak istiyorum. Ürünleri yaratacak kaynağı bulmak gerekiyor”.


Gözlerim hâlâ faltaşı, Yönetmen Yücel’in Yazı Tura gösterime girmeden dört yıl önce söylediklerini okuyorum filmin resmi İnternet sitesi www.yaziturafilm.com’da, “Bir filmden çıkıp saatlerce konuşamamak, günlerce o filmi yaşamak, sonra gidip o filmi yeniden seyretmek; günlerce bir kitabın büyüsüyle dolaşmak; belki bir şiirin iziyle günü geçirmek... Benim ruhum, hayatın gündelik akışıyla değil de bu akış içerisinde kendime çıkarsadığım ve benim için yaşamanın gerçek anlamlar, değerler bulduğumu hissettiğim alanlarda mutlu oluyor. Ve bunlar birçok insan için çok dar alanlar. Oraya ait bir şeyler yapmaya başladığım noktada gerçek varolma nedenimle karşılaşıyorum. Neden, nereye doğru, kim için bu bedeni ve ruhu taşıyorum?”


Yıl 1999 olmalı, mevsim yaz, Muhsin Bey’deki Ali Nazik ve Eşkıya’daki Cumali olarak seyrettiğim Yücel’e, Kızılay’da, Yüksel Caddesi civarında, bel hizasında bir beton duvarın üzerinde rastlıyorum. Duvara çömelmiş şekilde oturuyor, adeta tünemiş, gelip geçeni seyrediyor mahcup mahcup. Yakındaki bir kırtasiyeden bulup buluşturduğum kâğıt kalemi tutuşturuyorum eline, adımı soruyor, söylüyorum. “Caner’e sevgilerimle” diyerek atıyor imzasını. Ağzım kulaklarımda uzaklaşırken ben, herhalde aklından şunları geçirmişti Yücel, “Salak bir kalabalığın benden hazzetmesinden hiç hoşnut değilim. Neden haz duysunlar benden? Dolayısıyla tanınan, şöhretli biri olarak yaşamanın bana hiçbir şey katmadığını, hiçbir yanımı gönendirmediğini, bundan bir övünç çıkaramadığımı görüyorum. Birilerinin beni tanıması üstelik can sıkıcı bir şey. Çünkü tanıdıkları “ben”le, benim olmak istediğim “ben” çok farklı ve ben hâlâ olamadım o “ben”! Andropozda hayatın manasını bulmaya başladım. Çok geç! İlk gençliğimden beri hayatın manası üzerine düşünüyorum. Niye böyle bir randevu tasarlamışım ve neden bu kadar geç geliyor.”


“Kendimle tanışma dönemindeyim denebilir belki de. Tanıdık biriyim; kendimi tanıyorum. Ama bu tanışıklık devresinin daha öncelerden başlamasını isterdim. Iskalamışım. Hayatın görünür zevkleriyle uğraşmışım. Görünürdeki lezzetler beni beslediği için onlara kaynak sağlamışım. Oysa içerde duran kimilerince içe kapanık, hastalıklı, mutsuz görünümün altında yatan bir renklilikten söz etmek istiyorum. Bu renkleri, eğer ki başkaları tarafından okunabilir, seyredilebilir bir hale dönüştürebilirsem yaşayıp giderken bir meseleyi halletmiş olacağım: Bu hayatta neden varım?”


2004 yılında gösterime giren Yazı Tura filmi 2000 yılında daha proje aşamasındayken filmiyle ilgili söyledikleri de ilgi çekici Yücel’in:


“Yönetmenlik hayatı çok sesli duymakla ilişkili. Bir orkestra şefi düşünün... Elinde bir bagetle her şeyi hisseder, yönetir. Ama aynı senfoniyi bin kişi yorumlasa da bir tanesi en iyisidir. Biri insanın ruhuna işleyen tınılar çıkarır, diğeri, affedersin, osuruk gibi bir ses çıkarır. Yönetmenlik de buna benzer bir şey. Benim de anlatmak istediğim bir müzik, bir hikâye var. Ben de bunun için ayağa kalktım. Belki benden de osuruk gibi bir ses çıkacak! Ama elimdeki eser, yani senaryo, herhangi bir şefin eline geçtiğinde bundan ses çıkar. Hatta bunu okuyanlardan ‘Bu eser sana fazla; öyle bir senaryo yazmışsın ki keşke bunu daha deneyimli bir yönetmen çekse de bu da senin ilk filmin olmasa; bunun içinden nasıl çıkacaksın? diyenler oldu. İzlenim o ki, zor bir eser”.


Ulusal ve uluslararası alanda toplam 26 ödül alan filmin adının nereden geldiğini gelin Yücel’den öğrenelim, “Küçüklüğümüzden beri hep yazı tura atarız. Arkasında bir sürü iddia durur. Turayı da, yazıyı da bulan o gün hayatının değişeceğini düşünür. Burada da filmdeki bazı karakterler bir operasyondan önce yazı-tura arıyorlar. “Ölecek miyiz, hayatta kalacak mıyız?” diye. Ama hayatta kalmak ne demek? Hayatın boyunca yazı-tura atman gereken anlarla karşılaşıyorsun. Ve bu sonsuza kadar sürüyor. Bu hayatın dönmesi gibi. Türkiye’de kullandığımız çok güzel bir söz vardır “Kaderimin oyunu”. En güzel laflardan biri. Bunun ne demek olduğunu herkes anlar. O yüzden yazı-tura da öyle bir şey”.


Tematik açıdan, sadece terörizm ve deprem değil Yazı Tura, gay-erkek, Türk-Yunan, Türk-Kürt gibi birçok ayrım sorgulanıyor filmde. Hayalet Cevher’in abisi Teo’nun saçını çekip “Neremiz aynı lan?” demesinin üzerine, gay barda Teo da Hayaleti öpüyor dudaklarında rujla “Bak bakalım aynı mıyız, değil miyiz?”. Bir anlamda, toplumsal rolleri, statüleri, kimlikleri sorguluyor film ve yok bir farkımız diyor alttan alta.


Küçüğüz bu yüzden bütün hatalarımız; bu yüzden bütün saçmalamamız; bu yüzden hala kendimize güvensizliğimiz; küçüğüz, bu yüzden bütün korkularımız, sonsuz endişelerimiz, savunmamız bu yüzden diyemeyeceğim maalesef. Ne Şeytan Rıdvanlar, ne Hayalet Cevher’ler, ne Elifler gitti, ne umutlar söndü terör yüzünden ve ne hayaller, ümitler girdi bir gece beş dakika içinde toprağın altına. Büyüdük artık. Yoksa büyümedik mi? Uyuyamıyorum ve düşünüyorum, neden, nereye doğru, kim için bu bedeni ve ruhu taşıyoruz?


Yazı (mı) tura (mı)?


Caner Can
Aralık 2005

* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Yönetmen Ödülü (Uğur Yücel)
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Film Ödülü
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Senaryo Ödülü
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Erkek Oyuncu Ödülü (Olgun Şimşek)
* 41. Altın Portakal Film Festivali En yi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü (Eli Mango)
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Müzik Ödülü (Erkan Oğur)
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Kurgu Ödülü (U.Yücel - Vardis Oskardottir)
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Makyaj ve Saç Ödülü (Sevinç Uçar)
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Kostüm Tasarımı Ödülü
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Miksaj Ödülü
* 41. Antalya Film Şenliği, 2004, En İyi Film Müziği Ödülü
* 16. Ankara Film Festivali, 2005, Mahmut Tali Öngören Özel Ödülü
* 24. İstanbul Film Festivali, 2005, En İyi Yönetmen Ödülü
* 24. İstanbul Film Festivali, 2005, Halk Jürisi Ödülü
* 24. İstanbul Film Festivali, 2005, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü (Olgun Şimşek)
* 12. Adana Altın Koza Film Şenliği, 2005, En İyi Yönetmen Ödülü
* Nürnberg Türkiye/Almanya Film Festivali, 2005, En İyi Film Ödülü
* 54. Uluslararası Mannheim-Heidelberg Film Festivali, Uluslararası Film Eleştirmenleri Ödülü
* SİYAD 2004 Türk Sineması Ödülleri, En İyi Film Müziği
* SİYAD 2004 Türk Sineması Ödülleri, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü (Erkan Can)
* SİYAD 2004 Türk Sineması Ödülleri, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü (Olgun Şimşek)

Wheels of Life

MM


Photograph by Sam Shaw in 1956

17.01.2012

Mustafa'm Halay Başı


Dolmabahçe, İstanbul
Gazi Mustafa Kemal, Dil Kurultayı sırasında verilen bir yemekli baloda halay çekerken (1936)

16.01.2012

Ronaldinho



Ronaldinho, Flamengo’nun sezonun son maçında Vasco da Gama ile yaptığı maçta kendi taraftarının desteğine ellerini kaldırarak karşılık veriyor. Hemen ardından rakip takım taraftarı Ronaldinho’yu kızdırmak için tezahürat yapmaya başlıyor. Bunun üzerine ellerini kasıklarına koyan Brezilyalı oyuncu ısınıyormuş gibi yapıp rakip taraftara cevabını uygun şekilde veriyor.

13.01.2012

Rauf Denktaş'ı kaybettik.... We lost Rauf Denktas...


çok şey söylenecektir... ama sadece bu fotoğraf bile söylenecek o kocaman lafların ne kadar küçücük kalacağını anlatabiliyor...

there is much to say and much will be said about Rauf Denktaş ... Yet this single photo of him proves that only little will have been said about him indeed...

:(

Marilyn Smokes

Babies...

Korku / Fear

Dişçiden ödü patlayan arkadaşımı, uzun zamandır ilk kez gittiği dişçide fotoğrafladım...
Fotoğrafı büyütmek için üzerine tıklayın...

I took a photo of one of my friends at the dentist. He has dental phobia...
Click the pic and enjoy a better version...

12.01.2012

Only in Turkey!


Antalya’da park halindeki kamyonla caddenin diğer tarafındaki ağaç arasına bağlanan halata takılan motosiklet sürücüsü hayatını kaybetmiş.


Habere göre, bir kamyon sürücüsü 22 yaşındaki gencecik bir insanın hayatına neden olmuş. Gerekçesi ise kolayca yük taşımak...

?


Sakarya Caddesi, Ankara

11.01.2012

Questions that haunt me! Laugh today, Bugün de gülelim bakalım! Beni kahreden sorular!


Can you cry under water?

How important does a person have to be before they are considered assassinated instead of just murdered?

Why do you have to 'put your two cents in'...
but it's only a 'penny for your thoughts'?
Where's that extra penny going to?

Once you're in heaven, do you get stuck wearing
the clothes you were buried in for eternity?

Why does a round pizza come in a square box?

What disease did cured ham actually have?

How is it that we put man on the moon before
we figured out it would be a
good idea to put wheels on luggage?

Why is it that people say they 'slept like a baby'
when babies wake up like every two hours?

If a deaf person has to go to court,
is it still called a hearing?

Why are you IN a movie, but you're ON TV?

Why do people pay to go up tall buildings and then put money in binoculars to look at things on the ground?

Why do doctors leave the room while you change?
They're going to see you naked anyway...

Why is 'bra' singular and 'panties' plural?

Why do toasters always have a setting that burns the toast to a horrible crisp, which no decent human being would eat?

If Jimmy cracks corn and no one cares,
why is there a stupid song about him?

If the professor on Gilligan's Island can make a radio out of a coconut, why can't he fix a hole in a boat?

Why does Goofy stand erect while

Pluto remains on all fours?
They're both dogs!

If Wile E. Coyote had enough money to buy all that ACME crap, why didn't he just buy dinner?

If corn oil is made from corn, and vegetable oil is made from vegetables, what is baby oil made from?

If electricity comes from electrons,

does morality come from morons?

Do the Alphabet song and Twinkle,

Twinkle Little Star have the same tune?

Why did you just try singing the two songs above?

Why do they call it an asteroid when it's outside the hemisphere, but call it a hemorrhoid when it's in your butt?

Did you ever notice that when you blow in a dog's face, he gets mad at you, but when you take him for a car ride, he sticks his head out the window?

Why, Why, Why do we press harder on a remote control when we know the batteries are getting dead?

Why do banks charge a fee on 'insufficient funds' when they know there is not enough money?

Why does someone believe you when you say there are four billion stars, but check when you say the paint is wet?

Why do they use sterilized needles for death by lethal injection?

Why doesn't Tarzan have a beard?

Why does Superman stop bullets with his chest, but ducks when you throw a revolver at him?

Why do Kamikaze pilots wear helmets?

Whose idea was it to put an 'S' in the word 'lisp'?

If people evolved from apes, why are there still apes?

-Why is it that no matter what color bubble bath you use the bubbles are always white?

Is there ever a day that mattresses
are not on sale?

Why do people constantly return to the refrigerator with hopes that something new to eat will have materialized?

Why do people keep running over a string a dozen times with their vacuum cleaner, then reach down, pick it up, examine it, then put it down to give the vacuum one more chance?

Why is it that no plastic bag will open from the end on your first try?

How do those dead bugs get into those enclosed light fixtures?

Why is it that whenever you attempt to catch something that's falling off the table you always manage to knock something else over?

In winter why do we try to keep the house as warm as it was in summer when we complained about the heat?

How come you never hear father-in-law jokes?

And my FAVORITE.........
The statistics on sanity is that one out of every four persons are suffering from some sort of mental illness. Think of your three best friends -- if they're okay, then it's you.

****A day without a smile is like a day without sunshine!****

10.01.2012

The Door

Go and open the door.
Perhaps outside
there's a tree, or a wood,
or a garden,
or a magic town.

Go and open the door.
Perhaps outside
there's a dog scratching.
Perhaps there's a face outside,
or an eye
or the picture
of a picture.

Go and open the door.
If there's fog outside
it will go.

Go and open the door.
There could be outside only
singing darkness,
and there could be outside only
wind's hollow breath
and there could be
absolutely nothing
outside,
go and open the door.

At least
there would be
a draught.

Miroslaw Holub

Photo by Caner Can, May 2006, Karachi, Pakistan

haiku


umutsuzluğa

çarşaf gibi gerildi

kar taneleri.

Ocak, 2012
Emre Adıyaman.


Değerli Hocam,Yusuf Eradam'ın Darüşşafaka’da okuyan öğrencisi Emre Adıyaman'ın bu enfes şiirini oğlum Efe'ye gönderiyorum ...

9.01.2012

Donate Blood / Kan Bağışı Yapın!


Türk Kızılay'ının kan bağışlarına ilişkin son yıllara ait yayınladığı istatistikleri görünce sevindim.

Toplanan kan miktarının dağılımı şöyleymiş:

Yıl Kan bağışı miktarı Kan bağışının ihtiyacı karşılama oranı %
2007 592.965 33
2008 654.081 36
2009 848.586 47
2010 1.014.516 61
2011 1.276.211 70

Bölge kan merkezleri Kan bağışı miktarı (ünite)

İzmir 231.224
İstanbul-Çapa 207.610
Adana 120.392
Ankara 108.143
Bursa 102.673
Gaziantep 91.478
Antalya 69.565
Kayseri 66.703
Eskişehir 60.987
Düzce 58.862
Samsun 44.294
Erzurum 42.831
Diyarbakır 27.801
Trabzon 24.778
Van 18.870

Aslında bence bu bir gurur tablosudur bu iller için. Kızılay yetkilisi şöyle demiş, "Türkiye'de 600 bin kişinin düzenli kan bağışçısı olması halinde ülkemizde kan sorunu kalmayacaktır. Marmara ve Ege bölgeleri, ülkemizin kan ihtiyacının büyük bir bölümü karşılamakta olup, bu bölgeler neredeyse ülkenin kan deposu haline gelmiştir."

Hayat kurtarmaya katkıda bulunmak istiyorsanız kan verin derim. Hatta düzenli trombosit bağışçısı bile olabilirsiniz. Kan verirken tansiyonum düşmesine rağmen düzenli kan bağışlamaya gayret ediyorum. Kan bağışladıktan sonra insan kendini çok iyi hissediyor ve hayatta bir işe yaradığını düşünüyor.

Hemen yukarıda da ABD'deki durumu gösteren bir tasarım yer alıyor.

7.01.2012

Futbol Basit Oynanır






Cimbomun, Sabri'nin müthiş performansıyla ilk yarı 0-2 geriye düştüğü ve ikinci yarı Sabri'nin çıkmasıyla 2-4 aldığı maçtan bir pozisyon aklıma takıldı.

Sol kanatta istenileni veremeyen Riera, futbolun basit oynanması gerektiğini bizim topçulara bir güzel öğretmiş burada.

Sol ayağıyla attığı pas, Selçuk'un maçı 2-2'ye getiren golünün asisti oldu.

Futbol basit oynanır...