22.05.2010

O An!

CHP'nin 33. Olağan Genel Kurulu'nu birçok TV kanalının yanısıra NTV de canlı yayınla verdi. NTV ekranlarında, O Anları anlatan, deneyimli(!) gazeteci Oğuz Haksever de kurultayı izliyor. Atatürk Spor Salonunda izdiham yaşanıyor, daha önce böyle bir izdiham görmemiş, yaşamamış görevliler gibi Kemal Kılıçdaroğlu da şaşkın. Salonda ilerlemesi, yol alması mümkün değil, işte tam O Anda, canlı yayında, mikrofonunu açık unutan Oğuz Haksever'in ağzından şu cümle çıkıyor, "Bunu bile beceremeyen adam, Türkiye'yi nasıl yönetecek!". Elbette NTV bu gafı duyuyor, Haksever'i uyarıyorlar, ama iş işten geçiyor.

17.05.2010

Kaçan Lig Şampiyonluğu ve Türkiye Kupasının ardından Fenerbahçe

Galatasaraylı Can’dan, Fenerbahçeli Can’ın o sahadaki izlenimleri.

Ercan Saatçi'nin 6 Mayıs tarihli, FeBe'nin Türkiye Kupasını bir kez daha alamamalarının ardından yazdığı yazıdaki ruh halini tamamlar nitelikteki son satırda bir düzeltme yaptım.

Locayı basanlar “Nerede o o....” diye bağırıyordu
Fenerbahçe-Trabzonspor maçının hemen sonrası... Taraftar, şampiyonluk sevinciyle sahaya fırlamış, oyuncularını kucaklamış; ancak ardından gelen “Şampiyon başkasıymış” açıklamasıyla elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi yıkılmış.
Heyecanın birkaç saniye içinde hüsrana dönüştüğü anlar...
Zaferin yerini bozgunun almasıyla karnaval havası da birden hiddet dalgası şeklinde kabarıyor.
Derin hayal kırıklığı hızla şiddetli bir öfkeye evriliyor.
Önce stadın koltukları kırılıp devriliyor.
“Mücadelenizle hayata direniyoruz” diyen pankartlar ateşe veriliyor.
Şimdi kale arkasında, yukarıdan yağan sandalyelere karşı
baraj oluşturmuş polisler var; bir de itfaiye araçları... Yanan tribünlere su sıkılıyor.
Kara bir duman, sarı lacivert balonların asılı durduğu kapalı tavanına üşüşüyor hızla...
Zafer tacı olarak hazırlanmış konfetiler alev alıyor.
Saat 23.00 olmuş; maç biteli 1 saati geçmiş.
Az önce “En büyük başkan” olarak selamlanan adam, şimdi öfkenin hedefinde...
Çılgın kalabalık, nefretini yöneltecek hedef arıyor.
Çıkış tünelinin körüğünü tekmeleyerek;
“En büyük taraftar/ yönetici sahtekar” diye bağırıyorlar.
O sırada 1907 locasından bir genç kız, aşağıda isyan bayrağı açanlara “Nankörler”diye bağırıyor.
Bağıran, Fenerbahçe yöneticilerinden birinin kızı...
5 dakika sonra 15-20 kişilik bir erkek grubu, (belki de öğlen Develi’de söz Cimbom’dan açılınca “Fenerbahçe büyüktür/küfretmez” diye sus işareti yapanlar) ağızlarında en gariz küfürlerle locayı basıyor: “Nerede o o...u” diyerek genç kızı arıyorlar.
Genç kız, yan kapıdan zor bela kaçırılıyor. Bir linç, kılpayı önleniyor.
Dayağı, kızı korumaya çalışan koruma yiyor. Sessiz koruma, kalabalık taraftar karşısında çaresiz, hırpalanıyor. Olay yerine gelen polise “Siz karışmayın, bu iç işimiz” deniliyor.
Polis gözetiminde tokatlar, yumruklar havada uçuşuyor.
Az sonra, stadı bir yangın yeri gibi bırakarak dağılan kalabalık, önce basın toplantısının yapılacağı konferans odasının kapısını tekmeliyor.
Yeniçeri ayaklanmasını hatırlatırcasına “kelle istiyor”. “Onları bize verin” diye haykırıyor.
Kimseyi bulamayınca stadın üst katlarına çıkan duvarlarda asılı fotoğraflardan alıyor hıncını...
Aziz Yıldırım'ın ve futbolcuların gülümseyen dev fotoğrafları birer birer devriliyor, yırtılıyor, tekmeleniyor.
Bir halk ihtilali havası var.
Kapıdakiler “Dışarı çıkmayın, orası daha kötü” diyor.
Kadıköy sokakları bir
iç savaş görüntüsü yansıtıyor.
Polis, itfaiye, ambulans, özel güvenlikçiler oraya buraya koşturup isyanı bastırmaya çalışıyorlar.
Futbolcular ve yöneticiler içerde; kaçmanın, canlarını kurtarmanın bir yolunu arıyorlar.
Yerler kırılmış bira şişeleri, indirilmiş camlar, yırtılmış bayrak ve pankartlar, sönmüş balonlarla kaplı...
Sağda solda hıncını alamamış çubuk formalı Fenerliler ağlıyor.
Kör öfke, az sonra polisi de hedef alıyor.
Onların üzerine de bira şişeleri yağıyor.
“Bir spor müsabakası”ndan geceyarısı “Canımızı kurtardık, şükür” diye ayrılıyoruz.
İnsanoğlunun
(Fenerbahçelilerin) yenilmeyi sindiremeden yenmeyi öğrenemeyeceği gerçeğini bir kez daha acıyla idrak ediyoruz.
Can Dündar

“Türkiye Kupası'nı önemli kılan nedir?

FENERBAHÇE'nin 27 yıldır Türkiye Kupası'nı kazanamaması durumu olmasa, Türkiye Kupası finali bu kadar gündem yaratır, bu kadar popüler bir organizasyon olur muydu? Bence hayır...
Bu kupayı kıymetli kılan F.Bahçe'nin kupayı alamamasıdır çünkü... İşte böyle bir finale iyi başlayan taraf çok iyi pozisyonlar bulan Trabzonspor'du. İlk 20 dakikada Umut skoru 2-0 yapabilirdi. Fenerbahçe defansının iki kez boş bıraktığı Umut şanslı gününde olsaydı, sanırım dünkü final çok daha farklı bir şekilde sonuçlanırdı. Fenerbahçe'nin defansının üstüste hatalar yaptığı bölümde verilen su molası, Fenerbahçe'yi de kendine getirir diye düşündüm ama o ara da Trabzon'un hızını kesemedi. İlk yarının tamamında iyi oynayan ve organize olan taraf Trabzon'du...
Fenerbahçe de ise Emre'nin istekliliğine karşın arkadaşlarının işi ağırdan alması ilk yarıda ki F.Bahçe'nin özetiydi...”
Ercan Saatçi

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=14634736&yazarid=84&tarih=2010-05-06

7.05.2010

Bu kim acaba?

Fotoğraftaki ünlüyü tanıyabilecek değerli takipçilerimiz arasında çekilecek kurayla, 28 şanslı takipçimize bir Peugot 27+1 vereceğiz.

4.05.2010

TBMM

Kanat Atkaya'nın TBMM gözlemlerinden bir bölüm.

Şikâyetim var

Meclis’i halka şikâyet edeceğim birkaç konu var bu arada. Harikulade bahçe düzenlemesine, baharla coşan doğaya bayıldım. Ancak çevre bilinci sıfır! Bu kadar kâğıt harcanan bir yer görmedim ki mesleğim gazetecilik. Bari geri kazanılmış kâğıt kullansınlar ve diğer kurumlara örnek olsunlar. Müthiş bir kuşe ve birinci hamur israfı var.

Bahçede kedi yok

İkinci şikâyetim kedilerle ilgili. Kardeşim bu kadar tombul serçenin, telaşlı saksağanın ve hapasa yemek yiyen adamın yaşadığı bahçede hiç kedi olmaz mı? Köpeği kışkışlarsın fakat kedi bir şekilde girer. O bahçelerde bir toraman tekir, bir nazlı sarman, bir Kötü Kedi Şerafettin olmaz mı? Araştıracağım, inat ettim.

Her yerde yemek

Bir de çok yemek yiyorlar. Her yerde bir yemek faaliyeti var. Son olarak, kulise getirilen dondurmalı baklavayı gördükten sonra hepsinin niye göbekli olduğunu iyice anlamış oldum. Afiyet olsun da sağlığa zarardır bu kadarı.

Bir de itiraf. Hiç hoşlanmayacağımı düşünmüştüm, çok sevdim Meclis’i. Hatta dönünce özlediğimi fark edip kendimden ürktüm.

Vatandaşa yansıttıkları gerilimi oradayken hiç algılamadığımı da söylemeliyim. Zaten hepsinin bağı ayrı, bahçesi ayrı, kulisi ayrı.

Bizi de germeyin kardeşim o zaman, Allah Allaaaah!

3.05.2010

Christophe Colomb evli miydi bekar mıydı?

İşte o sorunun yanıtı, Colomb'a evli diyenler yanıldılar.

Colomb evli olsaydı belki de Amerika kıtası hiç bir zaman keşfedilmeyecekti. Çünkü o meşhur ve macera dolu seyahatin planlarını yapmak yerine karısının yönelteceği aşağıdaki soruların cevaplarını vermeye çalışacaktı.

Nereye gidiyorsun?
Kiminle gidiyorsun?
Niçin gidiyorsun?
Nasıl gidiyorsun?
Neyin keşfine gidiyorsun?
Niye bir tek sen gidiyorsun?
Sen dönene kadar ben ne yapacağım?
Ben de seninle gelebilir miyim?
Senin kürekçilerin var mı?
Personel listeni bana göstersene!
Peki ne zaman dönüyorsun?
Doğru söyle niçin gidiyorsun?
Sen bu seyahati bensiz planladın değil mi?
Bana cevap versene?
Bu seyahatten amacın ne?
Yoksa biriyle mi kaçıyorsun?
Senden nasıl haber alacağım?
Senin orada neler çevirdiğin ne malum?
Gemide kadın da var mı demiştin?
Ben hala neyin keşfin olduğunu anlayamadım?
Senden başka keşif yapacak yok mu?
Sen zaten her zaman böyle yapıyorsun!
Sen kendini bana karşı ön plana çıkartıyorsun!
Anlamıyorum keşfedilecek başka bir şey daha kaldı mı ki?
Benim kırık kalbimi niye keşfetmiyorsun?
Onu bunu bilmem, ben de geleceğim!
Yalnız annemler seyahatten dönene kadar bir ay beklemen lazım! Çünkü onların da gelmelerini istiyorum!
Annemler bugüne kadar hiçbir yeri keşfetmediler! Sen bir damat olarak bunu yapmak zorundasın!
Sen gemide kadın da var demiştin. Değil mi?