30.03.2009

Hayat Var

“Aşk olmayan yerde, elin nereye değse yara oluyor. Hayat Var’ın en büyük meselesi aşksızlık, sevgisizlik... Aşksızlık kelimesini kullanmayı daha çok seviyorum”.* Reha Erdem

Boğaz’da demirleyen tankerlere her türlü illegal hizmeti veren babası ve astım hastası yatalak dedesi ile İstanbul Boğazı’na açılan bir dere ağzında, küçük bir kulübede yaşayan 13 yaşındaki Hayat’ın acı, şiddet ve tecavüzle sonlanan tacizlerle dolu bir hayatı vardır.

Annesiyse, babası askerdeyken kaçtığı polisle evlenip bir erkek çocuk doğurmuştur. Kendi yuvasında hiç görmediği şefkatin nasıl bir şey olduğunu, işte annesinin ikinci kocasının üvey kardeşine gösterdiği şefkatten öğrenir Hayat. Bu yüzden, hayalinde üvey kardeşini derenin karanlık sularına düşürür.

Küçük kızın travmatik ve dramatik yaşamını, sadece gerçek bir sanatçının elinden çıkabilecek kadar mükemmel bir işleyişle bize sunuyor Reha Erdem.

Yatalak dedesine sigara aldığı bakkal, 13 yaşında, sahipsiz bir kıza tecavüz edecek kadar haysiyetsizdir. Hayat’a ettiği tecavüzü, yüzüstü toprağa uzanmış kızın bacaklarından sızan incecik kandan anlayabiliyoruz sadece.

Bu noktada olumsuz bir eleştiri, komşu Nigar teyzenin, “Ben tecavüze uğradığımda senden 3 yaş küçüktüm” sözü sanki filmin büyülü sinematografik atmosferine, bazen sadece bir el işareti, omuz silkmesi gibi sözsüz, bazense kısa cümlelerden oluşan son derece çarpıcı, kısa diyaloglarına uymayan, ters gelen bir söz gibi geldi. “Ben sadece on yaşındaydım” gibi, kısa bir cümle bizi sanki daha çok çarpardı.

Hayat’ın, geliştirmiş olduğu zaman zaman hırıltıya dönüşen mırıltılara benzer dili ve etrafıyla bu dille iletişim kurma çabaları senaryonun ilgi çekici yanlarından biri. Yönetmenin Altyazı dergisindeki söyleşisinden, Alman ZDF kanalı temsilcilerinin Hayat’ı yaralı bir hayvana benzettiklerini öğreniyoruz.

Filmin görüntü yönetmeni Florent Herry şöyle diyor “Bu filmin diğer filmlerden en büyük farkı Reha’nın müzik kullanmak istemeyişiydi. Bu hikayeyi anlatmak için gereken şiirsel yanı Elit’le bulacağımızı biliyorduk. Reha bu filmde Hayat’ın iç sesini göstermek istedi. Tüm mırıldanmalar çekimlerden sonra eklendi filme”.

Filmde, salt seks olarak değerlendirilebilecek, mekanik olarak yaşanan, duygudan yoksun bir seksi görüyoruz. “Seni seviyorum”u ise sadece mekanik bir sesle, bir oyuncaktan duyarız. Bu sevginin rengi, kırmızı renkte bir ayıcıktır. Filmin en acıtıcı anlarında, anlamsız bir şarkı söyler titreyerek ve "I love you" der. Hayat ayıcığı dereye atarak, adını bilmediğimiz, ama İstanbul’lu olmadığını öğrendiğimiz arkadaşıyla huzura kaçar. İstanbul Boğazına açılırlar. Hayat artık mırıltılarla konuşmaya çalışmaz, kocaman bir gülümseme vardır yüzünde ve umut kocaman yüreğinde.

Kişilerin maruz kalınan şiddeti, birşekilde hep biryerlere yansıttığını görmüşüzdür. İşyerinde, sokakta, kahvede ezilen, kaderin tokatını yiyen baba evde karısını döver, anneyse çocuğundan çıkarır bunun acısını. Çocuksa okulda, mahallede kendinden küçük çocukları iter kakar. Filmde de, itilen, kakılan Hayat’ın kendisine uygulanan şiddeti, evlerinin arka bahçesindeki hindiye yansıttığını görürüz. Onu sevmez, ondan nefret eder, tekmeler, kırmızı ayıcığı ona fırlatır.

Hayat Var’da bizlere olağanüstü bir görsellik sunan Reha Erdem’in en çarpıcı sahneleri olarak, dede, torun ve babanın filmde aynı karede yer aldığı tek sahne ve dede, torun ve kedinin bir kazandibini aynı anda paylaşmasını gösteren sahneyi rahatlıkla verebilirim.

Kulübesinin önünde, sohbet ettiği babasının iş arkadaşı fahişenin “Ne kadar güzelsin, yakında elimizdeki işleri alırsın kız” şeklinde seslendiği Hayat’ın önündeki yolu bizlere göstermesi bizi şaşırtmıyor aslında. Hayat’ı, böyle bir hayatı bekleyeceğine olan katışıksız inancımız, bizlerin bu sistemin ne kadar da çürümüş olduğunu kolayca kabullendiğini göstermesi açısından aslında çok üzücü ve bir o kadar da düşündürücü. Küçük kızın, o fahişenin hediye ettiği ruju dudaklarına her sürüşünde bu gerçek bir kez daha yüzümüze çarpılıyor. Hayat, ruju sadece son sahnede, İstanbul’lu olmadığını bildiğimiz arkadaşıyla boğaza açıldığında yüzünü boyamak için kullanır.

Hayat Var’da, Hayat’ın maruz kaldığı tacizlerin, şiddetin ve tecavüzün küçücük kırıntıları bile koltuğunuzda sağa, sola dönmenize yol açacak, sizi rahatsız edecek, içinizi acıtacak. Sinemanın sadece para verip rahatlayacağınız, boş vaktinizi dolduracağınız sosyal bir faaliyetten ibaret olmadığını şiddetle ortaya koyan başarılı filmlerden biri Hayat Var.

Son söz, bir yaşam tarzı olarak 70 ve 80’ler hatta, 90’ların Türkiye’sine damgasını vurmuş arabesk müzik tekrar karşımıza çıkıyor bu filmle. Orhan Gencebay’ın Dert Bende’sini, Mine Koşan’dan dinleyerek çıkıyoruz salondan. Hayat’ın arkadaşını beklediği bir sahnede ise duvarda “Müslüm Baba” yazısını görüyoruz belli belirsiz.

2009’a damgasını vuracak Hayat Var’da, hayat var…

Mutlaka izleyin.

İlgili bağlantılar:

http://www.altyazi.net/mart09/reha_erdem.html

http://www.bakiniz.com/wp-content/uploads/2008/12/hayat-var-reha-erdem-poster.jpg

Bakınız : “Reha Erdem’in gözü Florent Herry”

http://www.bakiniz.com/florent-herry/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder