22.07.2010

tencere götlü zalim dünya

Eşim doktor.
Yirmi yaşında durumu ağır bir hastası var.
Bir önceki gece nöbetçiydi.
Dün çok zor bir gün geçirmiş, koşturmaktan canı çıkmıştı, ama akşam birlikte yemek yiyebildik. Dışardaydık.
Eve döndük, tam oturmuştuk ki telefonu çaldı.
Nöbetçi asistan, hastasının bilincini kaybettiğini söyledi. Yapılması gerekenleri yapmıştı.
Neler yaptığını anlattı eşime, ilave olarak neler yapabileceğini sordu.
Ev kıyafetlerini çıkarıp, yola düştük.
Yolda hastasının bilincinin geldiği, durumunun daha iyi olduğunu, ancak kustuğunu öğrendi.
Eşimi hastaneye bıraktım.
Geç saatlerde döndü eve. Yorgunluktan bitmişti, ama o genç adam bir gün daha nefes alabilecekti.
Çocukcağızın babasının da kalbi sıkışmış. Onunla da ilgilenmişti. Kolay mı bir baba için bu?
Geç bir saatte yattık.
Sabahsa erkenden kalktık, yola düştük.
"Akşam aramadı asistan, acaba kaybettik mi çocuğu? diyordu eşim gözyaşlarına boğularak.
"Gencecik, o kadar da iyi bir çocuk ki!"
Eşimi 7:15'de hastaneye bıraktım.
Bir de söz aldım.
Çok yorgunsun, canın çok sıkkın, canını sıkan insanlarla, hastane personeliyle tartışma, gereksiz polemiğe girme, söz mü?
Güne ben de kötü başladım,
ölümün ne kadar acı olduğunu, hele hele 20 yaşındaysan ve hele hele çok da iyi ve sevimli bir insansan,
ölümün ne kadar acımasız olduğunu düşündüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder