20.01.2012
Yazı (mı) Tura (mı) ?
2004 yılının Eylül ayında gösterime giren ve kısa bir süre gösterilen Yazı Tura’nın senaristi ve yönetmeni Uğur Yücel, “Filmden çıkanların hemen hayata dönmelerini arzu etmiyorum. İz bırakmak, rahatlarını kaçırmak, sessiz bir etki bırakmak istiyorum üzerlerinde” demiş ilk uzun metrajlı filmiyle ilgili olarak.
Sinemada seyredemediğim ve seyretme fırsatını bir türlü bulamadığım Yazı Tura’nın DVD olarak piyasaya çıkmasını bekliyordum uzun zamandır. DVD’sini tezgâhta görünce gözlerim parladı. Eve koşarak gittim ve film izlemek için geç denebilecek bir saatte bastım televizyonun düğmesine.
Nasıl bir film Yazı Tura? Öncelikle, “Başardın Uğur Yücel, hem uykumu hem rahatımı kaçırdın” demek istiyorum. Filmi seyredeli birkaç saat oluyor, ama ben gözlerim faltaşı, yaşadıklarımızı sorguluyorum; Doğu ve Güneydoğu’dakilerin, bu bölgede görev yapan, şehit veya gazi olanların “yaşadıklarını” ve “yaşamakta olduklarını” düşünüyorum. Ne kadar da az yol almışız ve ne kadar da daha yolun başındaymışız meğer diye düşünüyorum. Elimizde yalandan, kocaman, rengârenk, geçici oyuncak zaferler.
Güneydoğu’da geçen askerlikleri sırasında her ikisi de Gazi olan “tutunamamış” Şeytan Rıdvan’la Hayalet Cevher ve bir ucundan da terörist Elif’in hikâyesi Yazı Tura. Film 1999 yılında geçiyor; yirmi senede on binlerce insanını teröre kurban veren Türkiye’nin, yaklaşık elli bin insanını bir gecede yitirdiği kara yıldır 1999. Yücel’in Türkiye’nin yaşadığı bu büyük iki trajedi karşısında söylemek istediklerini bize aktardığı ve bu açıdan, bu iki trajediyi aynı anda ele alan ilk filmdir Yazı Tura. Otuz yıl içinde gerçekleşeceği tahmin edilen bir Marmara depreminden sonra, bu konuda başka hikâyelerin anlatıldığı başka filmler de yapılır bir gün belki de.
Şeytan Rıdvan’ı oynayan Olgun Şimşek, Hayalet Cevher Kenan İmirzalıoğlu, Engin Günaydın, Bahri Beyat, Teoman Kumbaracıbaşı ve Erkan Can’ın yanı sıra filmde rol alan Nevşehir halkı o kadar iyi oynuyor ki rollerini, bir gerçeklik duygusu ruhunuzu sarıyor, içinizi titretiyor, tüylerinizi diken diken ediyor ve Yücel’in hedefine vardığını hissediyorsunuz. “Öyküler tamamen kurgu ama hep gerçeklik duygusunu hedefledim. Ben Anadolu’da ve İstanbul’da gerçek hayatlar kurdum. Biz bu hayatlarla kameralarla tanıklık ettik. Ben bu toprakların müziğini yapmak istedim. Oyuncularda doğal olanı aradığım için Göreme’de tek tek kapıları çalıp filmimizde oynar mısınız? diye sordum”. İlginç gelecek ama filmde Olgun Şimşek’in annesini oynayan teyzecik hayatında hiç sinemaya gitmemiş.
Ekrana bakarken, bir film seyrettiğinizi unutup yaşananlara tanık olduğunuz hissine kapılıyorsunuz. Telefon da çalsa, tuvalete gitmeniz gerekse de yerinizden kıpırdayamıyorsunuz; oysa sıcacık evinizde, yumuşak koltuğunuzdasınız, belki de çayınız veya kahveniz önünüzde ve kumandanız elinizde. Bunun ayrımında olamıyorsunuz. Bunda oyuncuların rollerinin başarıyla üstesinden gelmelerinin yanı sıra, Yücel’in sürekli aklındaki doğala yakın olma ve yapaydan sürekli kaçma düşüncesi ile dijital kamerayı ustalıkla kullanmadaki becerisi de ön planda şüphesiz.
Yazı Tura’nın müziklerini Erkan Oğur yapmış. Filmle iç içe, adeta etle tırnak gibi eserler özenle seçilmiş ve yorumlanmış veya yaratılmış. Oğur, önce Yazı Tura'nın montaj öncesi halini izleyip konuyu anladıktan sonra çalışmaya başlamış. Uğur Yücel'in istediği sahnelere, kendi uygun gördüklerini de ekleyerek müzikleri tasarlamış ve ortaya çok iyi bir çalışma çıkmış.
Uğur Yücel, her yıl bir uzun metraj film çekme hayalini gerçekleştirebilmek amacıyla, televizyon için yapımcılık ve oyunculuk yapmak zorunda. Tüm aşamalarıyla 4,5 yılda tamamlayabildiği Yazı Tura için şunları söylüyor: “Yazı Tura’yı çekene kadar çok zorluklar yaşadım. Maskara oldum. Kapı kapı dolaşıp sponsor aradım. Filmlerim için kaynak gerekiyor. Şovmenlik yaptım, tiyatro oyuncusuyum, senaryo yazıyorum ve yönetmenim. Bütün bunları birleştirip, para kazanabileceğiniz tek yer TV. Şu anda benim para kazanabileceğim alanlar ne yazık ki televizyonla da ilişkili. Eskiden para kazanmak ve hayatın tadını çıkarmak istiyordum. 40’lar başlayınca artık para kazanarak iyi hayat yaşamak yerine, ürünler yaratarak yaşamak istiyorum. Ürünleri yaratacak kaynağı bulmak gerekiyor”.
Gözlerim hâlâ faltaşı, Yönetmen Yücel’in Yazı Tura gösterime girmeden dört yıl önce söylediklerini okuyorum filmin resmi İnternet sitesi www.yaziturafilm.com’da, “Bir filmden çıkıp saatlerce konuşamamak, günlerce o filmi yaşamak, sonra gidip o filmi yeniden seyretmek; günlerce bir kitabın büyüsüyle dolaşmak; belki bir şiirin iziyle günü geçirmek... Benim ruhum, hayatın gündelik akışıyla değil de bu akış içerisinde kendime çıkarsadığım ve benim için yaşamanın gerçek anlamlar, değerler bulduğumu hissettiğim alanlarda mutlu oluyor. Ve bunlar birçok insan için çok dar alanlar. Oraya ait bir şeyler yapmaya başladığım noktada gerçek varolma nedenimle karşılaşıyorum. Neden, nereye doğru, kim için bu bedeni ve ruhu taşıyorum?”
Yıl 1999 olmalı, mevsim yaz, Muhsin Bey’deki Ali Nazik ve Eşkıya’daki Cumali olarak seyrettiğim Yücel’e, Kızılay’da, Yüksel Caddesi civarında, bel hizasında bir beton duvarın üzerinde rastlıyorum. Duvara çömelmiş şekilde oturuyor, adeta tünemiş, gelip geçeni seyrediyor mahcup mahcup. Yakındaki bir kırtasiyeden bulup buluşturduğum kâğıt kalemi tutuşturuyorum eline, adımı soruyor, söylüyorum. “Caner’e sevgilerimle” diyerek atıyor imzasını. Ağzım kulaklarımda uzaklaşırken ben, herhalde aklından şunları geçirmişti Yücel, “Salak bir kalabalığın benden hazzetmesinden hiç hoşnut değilim. Neden haz duysunlar benden? Dolayısıyla tanınan, şöhretli biri olarak yaşamanın bana hiçbir şey katmadığını, hiçbir yanımı gönendirmediğini, bundan bir övünç çıkaramadığımı görüyorum. Birilerinin beni tanıması üstelik can sıkıcı bir şey. Çünkü tanıdıkları “ben”le, benim olmak istediğim “ben” çok farklı ve ben hâlâ olamadım o “ben”! Andropozda hayatın manasını bulmaya başladım. Çok geç! İlk gençliğimden beri hayatın manası üzerine düşünüyorum. Niye böyle bir randevu tasarlamışım ve neden bu kadar geç geliyor.”
“Kendimle tanışma dönemindeyim denebilir belki de. Tanıdık biriyim; kendimi tanıyorum. Ama bu tanışıklık devresinin daha öncelerden başlamasını isterdim. Iskalamışım. Hayatın görünür zevkleriyle uğraşmışım. Görünürdeki lezzetler beni beslediği için onlara kaynak sağlamışım. Oysa içerde duran kimilerince içe kapanık, hastalıklı, mutsuz görünümün altında yatan bir renklilikten söz etmek istiyorum. Bu renkleri, eğer ki başkaları tarafından okunabilir, seyredilebilir bir hale dönüştürebilirsem yaşayıp giderken bir meseleyi halletmiş olacağım: Bu hayatta neden varım?”
2004 yılında gösterime giren Yazı Tura filmi 2000 yılında daha proje aşamasındayken filmiyle ilgili söyledikleri de ilgi çekici Yücel’in:
“Yönetmenlik hayatı çok sesli duymakla ilişkili. Bir orkestra şefi düşünün... Elinde bir bagetle her şeyi hisseder, yönetir. Ama aynı senfoniyi bin kişi yorumlasa da bir tanesi en iyisidir. Biri insanın ruhuna işleyen tınılar çıkarır, diğeri, affedersin, osuruk gibi bir ses çıkarır. Yönetmenlik de buna benzer bir şey. Benim de anlatmak istediğim bir müzik, bir hikâye var. Ben de bunun için ayağa kalktım. Belki benden de osuruk gibi bir ses çıkacak! Ama elimdeki eser, yani senaryo, herhangi bir şefin eline geçtiğinde bundan ses çıkar. Hatta bunu okuyanlardan ‘Bu eser sana fazla; öyle bir senaryo yazmışsın ki keşke bunu daha deneyimli bir yönetmen çekse de bu da senin ilk filmin olmasa; bunun içinden nasıl çıkacaksın? diyenler oldu. İzlenim o ki, zor bir eser”.
Ulusal ve uluslararası alanda toplam 26 ödül alan filmin adının nereden geldiğini gelin Yücel’den öğrenelim, “Küçüklüğümüzden beri hep yazı tura atarız. Arkasında bir sürü iddia durur. Turayı da, yazıyı da bulan o gün hayatının değişeceğini düşünür. Burada da filmdeki bazı karakterler bir operasyondan önce yazı-tura arıyorlar. “Ölecek miyiz, hayatta kalacak mıyız?” diye. Ama hayatta kalmak ne demek? Hayatın boyunca yazı-tura atman gereken anlarla karşılaşıyorsun. Ve bu sonsuza kadar sürüyor. Bu hayatın dönmesi gibi. Türkiye’de kullandığımız çok güzel bir söz vardır “Kaderimin oyunu”. En güzel laflardan biri. Bunun ne demek olduğunu herkes anlar. O yüzden yazı-tura da öyle bir şey”.
Tematik açıdan, sadece terörizm ve deprem değil Yazı Tura, gay-erkek, Türk-Yunan, Türk-Kürt gibi birçok ayrım sorgulanıyor filmde. Hayalet Cevher’in abisi Teo’nun saçını çekip “Neremiz aynı lan?” demesinin üzerine, gay barda Teo da Hayaleti öpüyor dudaklarında rujla “Bak bakalım aynı mıyız, değil miyiz?”. Bir anlamda, toplumsal rolleri, statüleri, kimlikleri sorguluyor film ve yok bir farkımız diyor alttan alta.
Küçüğüz bu yüzden bütün hatalarımız; bu yüzden bütün saçmalamamız; bu yüzden hala kendimize güvensizliğimiz; küçüğüz, bu yüzden bütün korkularımız, sonsuz endişelerimiz, savunmamız bu yüzden diyemeyeceğim maalesef. Ne Şeytan Rıdvanlar, ne Hayalet Cevher’ler, ne Elifler gitti, ne umutlar söndü terör yüzünden ve ne hayaller, ümitler girdi bir gece beş dakika içinde toprağın altına. Büyüdük artık. Yoksa büyümedik mi? Uyuyamıyorum ve düşünüyorum, neden, nereye doğru, kim için bu bedeni ve ruhu taşıyoruz?
Yazı (mı) tura (mı)?
Caner Can
Aralık 2005
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Yönetmen Ödülü (Uğur Yücel)
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Film Ödülü
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Senaryo Ödülü
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Erkek Oyuncu Ödülü (Olgun Şimşek)
* 41. Altın Portakal Film Festivali En yi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü (Eli Mango)
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Müzik Ödülü (Erkan Oğur)
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Kurgu Ödülü (U.Yücel - Vardis Oskardottir)
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Makyaj ve Saç Ödülü (Sevinç Uçar)
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Kostüm Tasarımı Ödülü
* 41. Altın Portakal Film Festivali En İyi Miksaj Ödülü
* 41. Antalya Film Şenliği, 2004, En İyi Film Müziği Ödülü
* 16. Ankara Film Festivali, 2005, Mahmut Tali Öngören Özel Ödülü
* 24. İstanbul Film Festivali, 2005, En İyi Yönetmen Ödülü
* 24. İstanbul Film Festivali, 2005, Halk Jürisi Ödülü
* 24. İstanbul Film Festivali, 2005, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü (Olgun Şimşek)
* 12. Adana Altın Koza Film Şenliği, 2005, En İyi Yönetmen Ödülü
* Nürnberg Türkiye/Almanya Film Festivali, 2005, En İyi Film Ödülü
* 54. Uluslararası Mannheim-Heidelberg Film Festivali, Uluslararası Film Eleştirmenleri Ödülü
* SİYAD 2004 Türk Sineması Ödülleri, En İyi Film Müziği
* SİYAD 2004 Türk Sineması Ödülleri, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü (Erkan Can)
* SİYAD 2004 Türk Sineması Ödülleri, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü (Olgun Şimşek)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder