30.05.2009
Bu amcayı tanıyan var mı?
Karanfil
28.05.2009
27.05.2009
26.05.2009
Rize'ye bir boğaz köprüsü şart
Rize'de benzer bir olay 25 Kasım 2006 tarihinde de yaşanmış.
Fener Mahallesi'nde polis lojmanları önündeki üst geçidin güney tarafı mahalle yolu ile aynı seviyede bulunduğu için, 53 EC 984 plakalı otomobil üst geçide buradan girerek ön tarafa kadar ilerlemiş, bir süre geçitte kalan otomobil, sahil yolu inşaatında çalışanların uyarısının ardından geri manevra yaparak üst geçitten çıkmış, 25 yaşlarında olduğu belirtilen otomobil sürücüsünün, yanındaki kız arkadaşıyla birlikte üst geçit üzerinden güneşin batışını izlemek istediği anlaşılmış. Trafik ekipleri o tarihte sürücüye, 'trafik işaret levhaları, cihazları ve yer işaretlemeleri ile belirtilen veya gösterilen hususlara uymamaktan' 49 YTL para cezası kesmiş.
Anlaşılan Rize'ye bir boğaz köprüsü şart!!!
31 MAY - WORLD NO-TOBACCO DAY
25.05.2009
23.05.2009
Dün bir düş gördüm
Üç yıl önce kanlı Danıştay saldırısında öldürülen Yargıç Mustafa Yücel Özbilgin için, 17 Mayıs’ta Danıştay’da bir tören düzenlendi.
Törene, Özbilgin’in ailesi, yüksek yargı kurumlarının temsilcileri ile Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok da katıldı.
Danıştay 5. Daire Başkanı Salih Er’in törende yaptığı konuşma çok ses getirdi.
İşte o konuşma:
Sevgili meslektaşlarım,
Değerli konuklar...
Türban konusunda aldığı kararla, şeriatçı basının baş hedefi durumuna gelen Danıştay İkinci Dairesi’ne, 17 Mayıs günü yapılan silahlı saldırı, hepimizi derin bir acı ve kedere boğdu.
22.05.2009
andımız
Herkes için özgürlük ve adaletle, ALLAH'in gözetiminde, BÖLÜNMEZ, TEK VATAN
Biz Engin Ardıç'ı düzeltmekten yorulduk.
odatv.com
20.05.2009
Kadıköy'deki Son UEFA Finaline ilişkin Gözlemler
Bu nedenle, FeBe taraftarlarının, başta Büyük Başkan Aziz Yıldırım olmak üzere bu maçın Şükrü Saracoğlu Stadı'nda oynanmasını sağlayan yetkililerimize çok teşekkür etmeleri gerekir. Çünkü Fenerbahçe'nin resmi sitesine göre "gerçek kuruluş yılı olan 1899" yılından bu yana, yani 110 yıldır UEFA kupasından bir tane bile alamamış FeBe taraftarı kupayı ilk ve son kez kendi stadında canlı canlı görebildi, ama maalesef sadece 120 dakikacık.
Gelelim maça...
Shakhtar Donetsk'ten Luiz Adriano'nun 25. dakikada attığı ilk gole kadar maçı pozisyon ve heyecan açısından kısır geçtiğini söyleyebilirim. W. Breemen defansının atağa hazırlandığı bir anda Donetsk kaptığı topu Adriano ile buluşturdu. Adriano, ceza sahası önüne kadar sokuldu ve çok şık bir aşırtmayla topu ağlarla buluşturdu. 1-0
Bu dakikadan sonra gol kadar olmasa da maçı veren Show TV'nin yorumcusu Sevgili Bülent Tulun'tan şu yorum geldi. "Şu ana kadar Werder Bremen'de hiçbir yaratıcı kombinezon yok".
Bu hoş yorumun bünyelerimizdeki etkileri sürmekteyken, W. Bremen'in Brezilyalısı Naldo'nun ceza yayı önünden kullandığı muhteşem, ancak kalecinin üzerine giden vuruşu ağlarla buluştu. Donetsk'in kendine aşırı güvenen kalecisi rahatlıkla çelebileceği topu tutmaya çalışınca golü kendi kalesinde gördü. Golden sonra arkadaşlarının tesellisi daha sonraki dakikalardaki huzursuzluğunu maalesef gideremedi.
Maçın ikinci yarısı ilk yarısına göre daha az heyecanlı ve pozisyonlu geçti. Dolayısıyla ikinci yarı gol sesi gelmedi. 73 dakikada oyun sahasının kenarında bir süre gezinen bir pisi de benimle aynı fikirde olacak ki, sahada fazla kalmayıp ayrıldı ve maç uzatmalara kaldı.
97. dakikada Shakhtar yeniden öne geçti. Srna'nın sağ kanattan adrese teslim ortasına Jadson ceza alanında orta sertlikte bir vuruş yaptı. Bu kez hatayı Werder Bremen'in kalecisi yaptı ve yerden kucağına gelen topu sektirince top falso alarak kaleye girdi.
Maçın skorunu da bu gol belirledi. Shakhtar Donetsk 2-1 Werder Bremen. Son UEFA kupasını bir Ukrayna takımı ilk kez müzesine götürdü...
Günün Yorumu
19.05.2009
Pes
Org. Başbuğ, panellerin ardından gazetecilerle sohbet etti. “Atatürk’ü anmak için neden 19 Mayıs’ın seçildiğinin” sorulması üzerine Başbuğ, “Niye bugün? 10 Kasım’da devlet töreni düzenleniyor. Atatürk’ü doğum gününde anmak daha güzel. Ölmediğini de gösteriyor. Bu nedenle 19 Mayıs’ta onu anmayı düşündük” yanıtını verdi."
Pes yani diyorum.
Gazeteciler soru sormak için soru sorunca böyle sorunlu oluyorlar işte.
Soruya bak “Atatürk’ü anmak için neden 19 Mayıs’ın seçildi?"
Sensin İnek
Bugün 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı…
Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 tarihinde milli mücadelenin başlangıcının 90’ıncı yıldönümünü bugün tüm yurtta kutlanıyor.
İktidara yakın tüm gazetelerin Cumhuriyet’e, Cumhuriyet mitinglerine, laikliğe başından beri duruşu belli.
Alıştık artık…
Sizlere daha vahim bir haberi, daha doğrusu bir ayrıntıyı verelim.
Taraf gazetesi bugün ne manşetinde ne de sürmanşetinde 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı ile ilgili bir haber koydu.
Değil küçük bir haber, hiç yok…
Olmadığı gibi gazetenin üst köşesinde bir inek var…
Bu inek haber olmuştu hatırlarsınız. Atatürk’ün büstünü kıran inek…
Resmen dalga geçiyor. Atatürk’ün resmi yerine, kurtuluş mücadelesinin resmi yerine “İnek” koyuyor.
İster istemez düşünüyorsunuz; bu insanlar nerede yaşıyor diye…
Hakikaten nerede yaşıyorlar?
Bugünün anlamı olan yani 19 Mayıs 1919 tarihinde milli mücadelenin başladığı Türkiye Cumhuriyeti’nde değil mi?
Odatv.com
19 Mayıs 200918.05.2009
Türkan Saylan
Türkan Hoca, Türk insanının filmlerden, romanlardan tanıyıp korktuğu, hatta doktorların bile yanlarına yaklaşmaya cesaret edemediği cüzzam (lepra) hastalarının tedavisi için savaş vermeye başlamıştı. Yurdu karış kırış dolaşıyor, karşılaştığı her cüzzam hastasını yeni bulunan bir ilaçla tedavi ediyordu..Bu amaçla Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi”nin arka tarafında, ağaçlar arasında, çukur bir yerde inşa edildiği için uzaktan hiç fark edilmeyen küçücük Lepra Hastanesi de bu çabanın odağı olmuştu…
O yıllarda TRT nin tek kanallı televizyonuna yaptığım programlar büyük ilgi görüyordu. Hoca ile buluşmamız da, onun çağrısı ve toplumu bilgilendirme amaçlı bir program ricasıyla gerçekleşmişti.
Mütevazı odasında “Bakın çocuklar!” diyerek başladığı konuşmasında, toplumun cüzzamı (lepra) yeterince tanımadığını, abartılı filmlerden ve romanlardan kaynaklanan gereksiz bir korkunun insanlara egemen olduğunu anlattı. İlginç örnekler verirken, bağışıklık sistemi güçlü olanlara bu hastalığın kolay kolay bulaşmadığını, hatta bazen evli olan çiftlerde bile, hastalığa yakalananın diğerine bulaştırmadığını gördüğünü söyledi.
Benim içim rahatlamıştı. Ama kameraman ve sesçi arkadaşlarımın ürkekliği hala sürüyordu. Onları kendilerine bulaşmayacağı konusunda güçlükle ikna ettikten sonra hep birlikte kalkıp, Bakırköy”e, o minik kliniğe gittik. Çekinerek girdiğimiz yer, bir yatakhane görünümündeydi. Hoca o yataklardan birine doğru gitti. Karşılaştığımız görüntü anlatılacak gibi değildi.
Yatağın üzerinde oturan hastanın bacakları dizlerinden, kolları dirseklerinden itibaren erimişti. Kulakları ve burnu yoktu, gözleri görmüyordu… Türkan Hanım, yavrusunun saçlarını okşayan bir anne şefkatiyle yaklaşıp:
“Nasılsın (……) Hanım?” diye sordu.
Et ve kemik topu görünümündeki kadın, Hoca”nın sevgi dolu ellerine, eli olmayan kol kemikleriyle sıkı sıkıya sarılıp;
“İyiyim Hocam, çok iyiyim, Allah sizden razı olsun!” dedi.
Hocanın sevgi ve şefkat dolu yaklaşımı, hastanın verdiği cevap, o ana kadar “Acaba bana da bulaşır mı?” korkusuyla çekingen yaklaşımlar sergileyen ekip arkadaşlarım için de büyük bir motivasyon kaynağı olmuştu. Artık kendimizi hastalara çok yakın hissediyorduk. Hasta kadının yüzündeki gülücükler, televizyon çekimi yaptığımız gün boyu hiç eksik olmadı.
O gün bir acı gerçeği daha öğrendim. Türkan Hoca gelinceye kadar hastalar doktorlarla pek yakın bir temas içinde olamamışlar. Hatta bir hasta, tüylerimi ürperten anısını paylaşırken aynen şunları söyledi:
Daha önce tıbbiye mezunları bizi görmeye gelir ve şu karşıki tepenin üzerine dizilirlerdi. Hocaları da uzaktan bir şeyler anlatırdı. Biz hastalar, “Doktorlara hoş geldiniz demek için elleri bulunmayan bileklerimizle kopardığımız çiçekleri onlara vermek üzere yaklaştığımızda, hepsi adeta çil yavrusu gibi hastane bahçesinin içlerine doğru kaçışırlardı.”
Türkan Hoca, işte böylesine yüce bir bilim abidesiydi. Olağanüstü çabayla Türkiye”de cüzzamın neredeyse kökünü kazıdı. Binlerce hastayı topluma, ailelerine kavuşturdu…
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği”nde neler yaptığını, ne denli büyük başarılara imza attığını belirtmeye hiç gerek duymuyorum.
Ama gelin görün ki, fazilet cellatları, eli öpülesi, anıtı dikilesi bu çağdaş Türk kadınına şeytanın bile akıl edemeyeceği iftiraları yağdırmakta yarış ettiler…
Ama ne oldu?
Türkan Hoca bir efsane oldu.
Bir Türkan saylan ölür, bin Türkan Saylan doğar… Başımız sağ olsun…
17.05.2009
15.05.2009
14.05.2009
I Feel Love
Avustralyalı model Abbey Lee’nin rol aldığı filmde 20 binden fazla yapay çiçek kullanılmış.
Kelebek etkili bu kaleidoskopik reklam filminde arkadan güzel güzel gelen müzik ise Donna Summer klasiklerinden ‘I Feel Love’.
13.05.2009
12.05.2009
Beyaz Fırın
For the Valentine’s season, Nathalie Stoyanof Suda, the 5th generation owner of the company, prepared special products. A special packaging design has been created by Karbon for these cakes, macarons, cookies.
The authentic logo of Beyaz Firin, which has been revised by Karbon, has been the starting point of the packaging design as it looks like a heart shape. The visual identity embraces Orange as it’s main color, however this artwork is created in pink and red, colors of love, in accordance with the season’s spirit.”
Mutluluk
"Artvin'in Borçka ilçesindeki bir evde çıkan yangında, okuldan dönen lise öğrencisi kızın, alevler için kalan ağabeyini kurtarmak için büyük çaba harcadığı ortaya çıktı.
Gündoğdu Mahallesi'ndeki bir apartmanın 6. katındaki Cevat Yüksek'e ait dairede, dün akşam saatlerinde çıkan yangın, sayaç okumak için binaya gelen TEDAŞ görevlileri tarafından fark edilmiş, bu görevlilerin kapıyı kırmasıyla, evde bulanan engelli Hikmet Yüksel (28) ile kız kardeşi Nazlı Yüksel (14) kurtarılmıştı.
Dumandan etkilenen Yüksel kardeşler, kaldırıldıkları Borçka Devlet Hastanesi'nde yapılan tedavilerinin ardından bugün taburcu edildi.
Olayı anlatan Nazlı Yüksel, lise 1. sınıf öğrencisi olduğunu belirterek, dumanların yükseldiğini görünce hemen koşarak evlerine geldiğini ancak kendisinde anahtar olmadığı için yürüme ve konuşma engelli ağabeyinin yalnız kaldığı evlerine giremediğini söyledi.
Bunun üzerine tekrar aşağıya inerek, yan taraftaki inşaat halindeki binaya çıktığını belirten Yüksel, şunları anlattı:
“Oradan bizim evin balkonuna geçtim. Hiç korkmadan evin içerisine daldım. O sırada balkonda bulunan bir bez parçasını alıp burnuma koydum ve evin içerisinde ağabeyimi aramaya başladım. Her taraf alev alev yanıyordu. Ağabeyim oturma odasında yerde baygın olarak yatıyordu. Onu sürükleyerek alevlerin arasından balkona çıkardım. Baygın halde idi. Ona suni teneffüs uyguladım. Sonra iki TEDAŞ görevlisi kapıyı kırıp içeri girerek bizi kurtardı. Onlara çok
teşekkür ediyorum. Hayatımızı kurtardılar.”
Nazlı Yüksel, ağabeyini çok sevdiğini belirterek, “Annemiz vefat etti. Ağabeyime ben bakıyorum. Yemeğini yedirir, üstünü yıkarım, onun bütün özel işlerini ben yaparım. O hayattaki en değerli varlığımdır. Onu çok seviyorum. Onu kurtardığım için çok mutluyum. Onun alevler arasında kalmasına müsaade edemezdim” diye konuştu.
9.05.2009
Kahvaltı
8.05.2009
Quoted from: Uncle Rutherford gives the kids a lift to school on Flickr - Photo Sharing!
farm4.static.flickr.com/3409/3178039208_196cc90ed6.jpg?v=0
thinkingforaliving.org/assets/files/shigeo_fukuda_05.gif
Love
donttouchmymoleskine.files.wordpress.com/2009/03/sad.jpg?w=422&h=253
Yaşam Felsefesi
donttouchmymoleskine.files.wordpress.com/2009/02/ui.jpg?w=400&h=401
Being Happy
donttouchmymoleskine.files.wordpress.com/2009/03/happy.jpg?w=427&h=284
3.05.2009
Ege’de Bir Pazar
Ben eve döndüğümde Esra enginarları pişiriyordu. Bahçeye çıkıp üst komşum Tevfik ağabeyle birkaç ay önce dikilen kaya sarmaşıklarının diplerini çapaladık, yabancı otları ayıkladık. Bu yaklaşık 2 saatimizi aldı. İyi bir spor oldu bize. Bahçe sporundan sonra duşun ardından ısırgan çırpma ve zeytinyağlı enginardan oluşan nefis öğle yemeğini yedik Esra ile birlikte. Arkasından mutfak balkonumuzda nefis, karanfilli çayımızı ve taze greyfurt suyumuzu içtik ve şimdi BJK-FeBe maçına yarım saat kala, bilgisayarın başına oturup bu güzel Pazar’ı yazıyorum.