29.05.2010
22.05.2010
O An!
19.05.2010
18.05.2010
17.05.2010
Kaçan Lig Şampiyonluğu ve Türkiye Kupasının ardından Fenerbahçe
Galatasaraylı Can’dan, Fenerbahçeli Can’ın o sahadaki izlenimleri.
Ercan Saatçi'nin 6 Mayıs tarihli, FeBe'nin Türkiye Kupasını bir kez daha alamamalarının ardından yazdığı yazıdaki ruh halini tamamlar nitelikteki son satırda bir düzeltme yaptım.
Heyecanın birkaç saniye içinde hüsrana dönüştüğü anlar...
Zaferin yerini bozgunun almasıyla karnaval havası da birden hiddet dalgası şeklinde kabarıyor.
Derin hayal kırıklığı hızla şiddetli bir öfkeye evriliyor.
Önce stadın koltukları kırılıp devriliyor.
“Mücadelenizle hayata direniyoruz” diyen pankartlar ateşe veriliyor.
Şimdi kale arkasında, yukarıdan yağan sandalyelere karşı baraj oluşturmuş polisler var; bir de itfaiye araçları... Yanan tribünlere su sıkılıyor.
Kara bir duman, sarı lacivert balonların asılı durduğu kapalı tavanına üşüşüyor hızla...
Zafer tacı olarak hazırlanmış konfetiler alev alıyor.
Saat 23.00 olmuş; maç biteli 1 saati geçmiş.
Az önce “En büyük başkan” olarak selamlanan adam, şimdi öfkenin hedefinde...
Çılgın kalabalık, nefretini yöneltecek hedef arıyor.
Çıkış tünelinin körüğünü tekmeleyerek;
“En büyük taraftar/ yönetici sahtekar” diye bağırıyorlar.
O sırada 1907 locasından bir genç kız, aşağıda isyan bayrağı açanlara “Nankörler”diye bağırıyor.
Bağıran, Fenerbahçe yöneticilerinden birinin kızı...
5 dakika sonra 15-20 kişilik bir erkek grubu, (belki de öğlen Develi’de söz Cimbom’dan açılınca “Fenerbahçe büyüktür/küfretmez” diye sus işareti yapanlar) ağızlarında en gariz küfürlerle locayı basıyor: “Nerede o o...u” diyerek genç kızı arıyorlar.
Genç kız, yan kapıdan zor bela kaçırılıyor. Bir linç, kılpayı önleniyor.
Dayağı, kızı korumaya çalışan koruma yiyor. Sessiz koruma, kalabalık taraftar karşısında çaresiz, hırpalanıyor. Olay yerine gelen polise “Siz karışmayın, bu iç işimiz” deniliyor.
Polis gözetiminde tokatlar, yumruklar havada uçuşuyor.
Az sonra, stadı bir yangın yeri gibi bırakarak dağılan kalabalık, önce basın toplantısının yapılacağı konferans odasının kapısını tekmeliyor.
Yeniçeri ayaklanmasını hatırlatırcasına “kelle istiyor”. “Onları bize verin” diye haykırıyor.
Kimseyi bulamayınca stadın üst katlarına çıkan duvarlarda asılı fotoğraflardan alıyor hıncını...
Aziz Yıldırım'ın ve futbolcuların gülümseyen dev fotoğrafları birer birer devriliyor, yırtılıyor, tekmeleniyor.
Bir halk ihtilali havası var.
Kapıdakiler “Dışarı çıkmayın, orası daha kötü” diyor.
Kadıköy sokakları bir iç savaş görüntüsü yansıtıyor.
Polis, itfaiye, ambulans, özel güvenlikçiler oraya buraya koşturup isyanı bastırmaya çalışıyorlar.
Futbolcular ve yöneticiler içerde; kaçmanın, canlarını kurtarmanın bir yolunu arıyorlar.
Yerler kırılmış bira şişeleri, indirilmiş camlar, yırtılmış bayrak ve pankartlar, sönmüş balonlarla kaplı...
Sağda solda hıncını alamamış çubuk formalı Fenerliler ağlıyor.
Kör öfke, az sonra polisi de hedef alıyor.
Onların üzerine de bira şişeleri yağıyor.
“Bir spor müsabakası”ndan geceyarısı “Canımızı kurtardık, şükür” diye ayrılıyoruz.
İnsanoğlunun (Fenerbahçelilerin) yenilmeyi sindiremeden yenmeyi öğrenemeyeceği gerçeğini bir kez daha acıyla idrak ediyoruz.
FENERBAHÇE'nin 27 yıldır Türkiye Kupası'nı kazanamaması durumu olmasa, Türkiye Kupası finali bu kadar gündem yaratır, bu kadar popüler bir organizasyon olur muydu? Bence hayır...
Fenerbahçe de ise Emre'nin istekliliğine karşın arkadaşlarının işi ağırdan alması ilk yarıda ki F.Bahçe'nin özetiydi...”
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=14634736&yazarid=84&tarih=2010-05-06
13.05.2010
7.05.2010
Bu kim acaba?
5.05.2010
4.05.2010
TBMM
Şikâyetim var
Meclis’i halka şikâyet edeceğim birkaç konu var bu arada. Harikulade bahçe düzenlemesine, baharla coşan doğaya bayıldım. Ancak çevre bilinci sıfır! Bu kadar kâğıt harcanan bir yer görmedim ki mesleğim gazetecilik. Bari geri kazanılmış kâğıt kullansınlar ve diğer kurumlara örnek olsunlar. Müthiş bir kuşe ve birinci hamur israfı var.
Bahçede kedi yok
İkinci şikâyetim kedilerle ilgili. Kardeşim bu kadar tombul serçenin, telaşlı saksağanın ve hapasa yemek yiyen adamın yaşadığı bahçede hiç kedi olmaz mı? Köpeği kışkışlarsın fakat kedi bir şekilde girer. O bahçelerde bir toraman tekir, bir nazlı sarman, bir Kötü Kedi Şerafettin olmaz mı? Araştıracağım, inat ettim.
Her yerde yemek
Bir de çok yemek yiyorlar. Her yerde bir yemek faaliyeti var. Son olarak, kulise getirilen dondurmalı baklavayı gördükten sonra hepsinin niye göbekli olduğunu iyice anlamış oldum. Afiyet olsun da sağlığa zarardır bu kadarı.
Bir de itiraf. Hiç hoşlanmayacağımı düşünmüştüm, çok sevdim Meclis’i. Hatta dönünce özlediğimi fark edip kendimden ürktüm.
Vatandaşa yansıttıkları gerilimi oradayken hiç algılamadığımı da söylemeliyim. Zaten hepsinin bağı ayrı, bahçesi ayrı, kulisi ayrı.
Bizi de germeyin kardeşim o zaman, Allah Allaaaah!
3.05.2010
Christophe Colomb evli miydi bekar mıydı?
İşte o sorunun yanıtı, Colomb'a evli diyenler yanıldılar.
Colomb evli olsaydı belki de Amerika kıtası hiç bir zaman keşfedilmeyecekti. Çünkü o meşhur ve macera dolu seyahatin planlarını yapmak yerine karısının yönelteceği aşağıdaki soruların cevaplarını vermeye çalışacaktı.
Nereye gidiyorsun?
Kiminle gidiyorsun?
Niçin gidiyorsun?
Nasıl gidiyorsun?
Neyin keşfine gidiyorsun?
Niye bir tek sen gidiyorsun?
Sen dönene kadar ben ne yapacağım?
Ben de seninle gelebilir miyim?
Senin kürekçilerin var mı?
Personel listeni bana göstersene!
Peki ne zaman dönüyorsun?
Doğru söyle niçin gidiyorsun?
Sen bu seyahati bensiz planladın değil mi?
Bana cevap versene?
Bu seyahatten amacın ne?
Yoksa biriyle mi kaçıyorsun?
Senden nasıl haber alacağım?
Senin orada neler çevirdiğin ne malum?
Gemide kadın da var mı demiştin?
Ben hala neyin keşfin olduğunu anlayamadım?
Senden başka keşif yapacak yok mu?
Sen zaten her zaman böyle yapıyorsun!
Sen kendini bana karşı ön plana çıkartıyorsun!
Anlamıyorum keşfedilecek başka bir şey daha kaldı mı ki?
Benim kırık kalbimi niye keşfetmiyorsun?
Onu bunu bilmem, ben de geleceğim!
Yalnız annemler seyahatten dönene kadar bir ay beklemen lazım! Çünkü onların da gelmelerini istiyorum!
Annemler bugüne kadar hiçbir yeri keşfetmediler! Sen bir damat olarak bunu yapmak zorundasın!
Sen gemide kadın da var demiştin. Değil mi?